Buradasınız

Unutulmayan Değerli Dostum ve Hocamın Bende Bıraktığı İzler [Selahaddin Alıç]

Unutulmayan Değerli Dostum ve Hocam,

Prof.Dr. Ahmed YÜKSEL ÖZEMRE'nin bende bıraktığı izler;

Sene 1969. Üniversitenin 2. sınıfındayım. Heyecanla fizik dersine gelecek hocamızı bekliyoruz. Tahminlerimize göre dersimize dönemin değerli fizikçisi Sayın Prof.Dr. Nusret KÜRKÇÜOĞLU gelecekti.

Kapı açıldı, içeriye, taşımaktan yorulduğu ve kullanılmaktan yıprandığı belli olan çantasını sallayarak orta yaşlarda birisi içeri girdi. Yorgunluğundan kurtulmak istediği çantasını masaya hızla bırakarak bizlere "merhaba arkadaşlar. Ben, sizin fizik hocanız Ahmed Yüksel ÖZEMRE" dedi.

Hepimiz şaşkınlık içindeydik. Tahminen 34-35 yaşlarında olan bu kişinin profesör değil de asistan olabileceğini düşünerek, hocamızı sohbete çekmeye ve dersi kaynatmaya yöneldik. Hoca bizim oyunumuza gelmemiş ve profesörlüğünün yanısıra aynı zamanda Türkiye'nin ilk atom mühendisi olduğunu da sözlerine ilave etmiş, bizlerin şaşkınlığını bir kat daha arttırmıştı.

Biz hakikaten bizlerle ilk dersi olduğu için şakalaşan asistan olduğu kanaatımızı ve şaşkınlığımızı sürdürürken birden; "Evet arkadaşlar, el-aceletü min-eş Şeytân vet-teennî min-er Rahmân" diyerek kara tahtaya bir şeyler yazmaya başladı.

Şaşkınlığımız her an biraz daha artıyordu. Profesörlüğüne zor inandığımız Hocanın bir de derse Arapça kelimelerle cesurca başlaması inanılmaz geliyordu. Çok zevkli geçen dersin sonunda yanına giderek onunla sohbet etmeye başladım. Bana hayatında ilkokulu, liseyi, sürelerinden daha kısa zamanda bitirmiş olduğunu, üniversiteden sonra kazanmış olduğu bursla Fransa'da ilmi çalışmalar yaptığını anlatması ona karşı hayranlığımı bir kat daha arttırdı.

Bir gün Hocamız derse o ana kadar adını sanını duymadığımız bir matematik cinsinden bahsetti. Bu matematik KUANTUM MATEMATİĞİ idi. İlk kez duyuyorduk. Bu konuda bizlere derslerinde zaman zaman açıklamalar yaptıysa da, başka hiçbir hocamızdan bu konuda bilgi sahibi olamadık.

Hocamla bu şekilde başlayan dostluğumuz üniversiteden sonraki yıllarda da devam etti.

Ayrıca Birlik Vakfında sohbetler ediyor bizleri ilme ve çalışmaya doğru yönlendiriyordu. Fransa'da bulunduğu süre içerisinde müşahede etmiş olduğu pek çok olayları bana naklederken ona karşı saygı ve hayranlığım daha da artıyordu. Hocam "İMANSIZ İLİM OLMAZ, İLİMSİZ İMAN DA OLMAZ" diyerek ilimde ilerlediğimiz sürece Yaratıcının (ALİM-BASİR-SEMİ ve HALIK) kudretini daha çok anlayacağımızı söylerdi. Az yemenin ve günde dört saatlik uykunun kendisine yettiğini, hatta her gece çalışmalarına devam ederken sabah namazından sonra yattığını toplam günde 4 saat uykunun ona yeterli olduğunu, bizlerinde günümüzü uyku ve gereksiz şeylerle uğraşarak geçirmektense, ilme zaman ayırmamızı, zira gerçek ilim sahiplerinin Peygamberimiz (s.a.v.) yanında bulunacaklarını, bu şerefe hepimizin nail olmamızı istediğini her konuşmasında tekrar tekrar vurgulardı.

Yurt dışında bulunduğu süre içerisinde Fransa'da Yahudi kasaplardan et aldığını özellikle tavuk almadığını (zira tavuğu Fransızların boğarak öldürdüklerini) söylerdi. Bu konuşmalar bende derin izler bırakmıştır. Koca üniversitede dini görevlerini çekinmeden yerine getiren ilk akademisyendi ve devre arkadaşlarına karşı ilmi seviyesindeki farklılık yüzünden diğer öğretim üyelerinin hocamızın şahsına göstermiş oldukları saygı hepimizi hayran bırakıyordu. Üniversitede olduğu yıllarda 60'ın üstünde öğretim üyesinin Profesörlük tezinin hazırlanmasına ve Profesörlük payesini kazanmasına vesile olduğunu bunun dışında doçentlik, doktora çalışmalarını yöneterek binlerce talebenin eğitimine katkıda bulunmuştur.

Daha sonra Bilim ve Teknoloji Vakfı'nı kurarak uluslararası çalışmalara katılmıştı.

Yakın sohbetlerimizde cenazesine çelenk gönderilmemesini, üniversite bünyesinde cenaze merasimi yapılmamasını, mümkünse Aziz Mahmut Hüdayi Hazretlerinin civarında bir yere defnedilmesini çok arzu ettiğini söylerdi.

Bir gün Cuma namazına gitmek maksadı ile arkadaşlarla birlikte dersten erken kaçmayı planlamıştık. Bu düşüncemizi daha önceki hafta aynı ders saatlerinde sınıfta bulunmayışımızı hissetmiş olacak ki, Cuma namazına yakın bir vakitte bize doğru dönerek Cuma'ya erken gitmenin fazileti hakkında birkaç hadisi şerif naklederek bu konunun incelenmesi gereğini söyledi.

Yıllar sonra HADİSLERİN SIHHATİ MESELESİNE OBJEKTİF BİR METODOLOJİ ÇERÇEVESİNDE BAKIŞ adlı makalesini

yazma ve yayınlama ihtiyacını duymuştu. Fen ilimleri ile uğraşan bir ilim adamının nasıl oluyor da dini ilimler konusunda hatta edebiyat konusunda makaleler yayınlayarak başarı ödülleri alıyordu. Demek ki değerli hocam ve dostum merak ettiği ve el

attığı her konuda kendi deyimi ile Allah'ın lütfu keremi ile başarıya ulaşıyordu.

Zaman zaman hocama bu sıkı çalışmalarınıza karşın evde huzurunuz yeterince olabiliyor mu sualime, "sen ne diyorsun benim ilk eşim rahmetli Kamuran Hanım öyle zaman geldi ki günde 700-800 arası besmele-i şerif çekerek Rabbimize bize verdiği ve vereceği nimetler için şükretti."

"İnsan için, Rabbimizin katında, vefatı sonrasında devamlı olarak hayır ile anılacağı bir eserinin olmasından daha büyük bir ecir olacağına inanmıyorum" derdi. Hocamız bildiğim kadarı ile 12 ciltlik talebeleri için ders kitabı yazmıştı. Ayrıca 9 adet çevirisi, 300'den fazla da makaleleri vardı. Bunları Allah'tan yardım dileyerek hazırlamış olduğunu ve tüm milletimize talebelerine ilham kaynağı olacağını söylerdi.

Bana karşı sevgisinden dolayı "oğlum Selahaddin" diye hitap eder, yazmış olduğu kitapları "oğlum Selahaddin'e sevgilerimle" diyerek imzalardı. Ayrıca Üniversitede kalmamı ve ilmi kariyer yapmamı öğütlerdi.

Hocam ile ilgili sayfalar dolusu hatıralarımı buralara sığdıramam. İmân sâhibi bir müslüman olduğunu izhâr etmekten çekinmeyen, kimseye taviz vermeyen, aldığı gıdaların helâl lokma olmasına dikkat eden, bizlere engin ufuklar açan ve uzun yıllar Türkiye Atom Enerji Kurumu Danışma Üyeliğini yapan ve yeri doldurulamayan hocamızı bugün minnet ve şükranla anıyorum. Allah'tan ona rahmet ve mağfiret etmesini diliyorum.

Öğrencisi

Selahaddin ALIÇ

Tasarım & Geliştirme | kerataif