Buradasınız

BİR YILDIZ DAHA HAKK'A YÜRÜDÜ [CEMAL UŞŞAK]

Bir yıldız daha Hakk’a yürüdü

Cemal Uşşak

Gönül ve fikir dünyamızdan bir yıldız daha kaydı ve Hakk’a yürüdü.

Onunla ilk karşılaşmamız, Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Camii kubbesi altında gerçekleşmişti. Kelimenin tam anlamıyla “nev-i şahsına münhasır” olan bu zat, Türkiye’nin ilk atom mühendisi  Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre idi.

O sıralarda İ.Ü. Fen Fakültesi Matematiksel Fizik Anabilimdalı Başkanı idi. Nobel Fizik Ödülü sahibi, Pakistan’lı Merhum Abdüsselam’ı Türkiye’ye davet etmiş ve kendisi için İstanul Üniversitesi Senatosundan Fahri doktora payesi kararı aldırmıştı. Bendeniz de  heyecanlı genç bir gazeteci kimliğimle Abdüsselam’la mülakat yapma derdinde idim.

Hoca, Abdüsselam’a muhteşem Süleymaniye’yi de göstermek istemişti. Kendimi tanıttım. O da beni, bir ilim adamından öte bir baba şefkati ile Abdüssselam’a takdim etmişti. Kendisi, Merhum Abdüsselam ve bendeniz yan yana Cuma namazı kılmıştık. Daha sonra birlikte Aydınlar Ocağındaki sohbete gittik. O ilk karşılaşmada omzuma değen şefkatli elin, benim için unutulmaz, cihan-baha  bir dostluluğun  başlangıcı olduğunu çok sonraları farkedecektim.

Daha sonra kaderin sevkiyle MORAL FM  program müdürlüğünü deruhde ettiğim zaman, kendisinin bilgi ve birikimini bir program serisi ile, dinleyicilerimizle paylaşmamızı istirham etmiştim. Kabul etmişti. Önceleri bir takım konuklarıyla yaptığı programa daha sonra beni de ortak etmiş  ve onun tabiriyle “Sohbet pîşekârlığını” bana tevdi etmişti.Yıllarca “Aklın Yolu İlimdir” proğramında kendisine sorular sorup sohbete zemin hazırladım.

Her bir program, benim için yeni bir ders mahiyetinde idi. Kendisinden çok şey öğreniyordum. Daha sonraları bu sohbetleri Samanyolu Televizyonuna da  taşıdık.

Merhum, eskilerin deyimiyle  hem “hezarfen” hem de “mütebahhir” birisi idi. “Türkiye’nin ilk atom mühendisi” olma kariyerini, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ve Atom Enerjisi Komisyonu başkanlığına kadar taşıdı.

60’dan fazla profesör yetiştiren Merhum Özemre, mükemmel seviyede Fransızca, iyi derecede İngilizce ve İtalyanca bilirdi.  Ayrıca Almanca ve İspanyolca’yı da anlardı.

Prof. Toshihiko İzutsu'dan yaptığı “İbn-i Arabî'nin ‘Fusûs’undaki Anahtar-Kavramlar” tercümesiyle Türkiye Yazarlar Birliği'nin 1998 yılı " Yılın Tercümanı” ödülünü almıştı. Gerçekten onun tercümesini okuduğunuzda,  İbn-i Arabi tasavvufu gibi çetrefil bir konu üzerine yapılan çalışmanın, sanki doğrudan Türkçe yazılmış olduğunu hissedersiniz.

Diğer taraftan, kendisinin manevi ve kültürel atmosferinde büyüdüğü Üsküdar’ı anlattığı, “Üsküdar'da Bir Attar Dükkânı” isimli   hâtıratını okuduğunuzda da bir edebiyat adamı ile karşı karşıya olduğunuzu görürsünüz.

Prof. Necmeddin Okyay, Mustafa Düzgünman ve  Niyazi Sayın gibi her biri kendi sahalarında zirve olan kültür ve sanat adamlarıyla hem akraba, hem de yakın dost olan Özemre, Üsküdar’ın manevi atmosferinden doya doya istifade etmiş ve birçokları gibi o da gönlünü bir mürşide bağlamıştı. Bir “sırlar adamı” olan mürşidi “Sülüman Aga”yı bendeniz tanıyamadım ama, nasıl bir maneviyat eri olduğu başta Özemre olmak üzere, diğer kalite ve kalibre adamı olan tabilerinden anlaşılıyordu.

Dostlarına karşı çok vefalı idi. Şimdilerde neredeyse İstanbul’da  bir semtin adına indirgenmiş bu duyguya ne kadar da muhtacız!

Her ne zaman Merhum’la birlikte  Altunizade FEM Dersanesi civarından geçsek,  eliyle Fethullah Gülen Hocaefendi’nin o sıralarda ikamet ettiği  “Beşinci Katı” işaret eder ve şöyle derdi: “Cemal’ciğim ! Ben bu Zatı gerçekten  Allah (c.c.) için çok seviyorum. Rabbim (c.c.) sa’yini meşkûr etsin. Bir Hakk adamı olarak, müstesna hizmetlere rehberlik ediyor”.

Samimi bir mü’min ve onun gereği olarak da  gayet mütevekkildi. üç düzineyi aşan ameliyatlarla vücudunda neredeyse bıçak izi olmayan yer yoktu. Kendilerini tanıma şerefine erdiğim yirmi yıl boyunca halinden hiç şikayetçi olduğunu görmedim.

En çok hayıflandığım, son zamanlarda kendisine karşı vefasızlığımdır. İşlerimin yoğunluğu bahanesiyle, her biri benim için ayrı bir kazanç ve  manevi  haz vesilesi olan ziyaretlerimi ihmal ettim. Kendisine, “Beni affet Hocam!” demeyeceğim. çünkü o hem bana hem de başkalarına karşı hep “afüvkâr” idi.

Bereketli bir ömrü geride bırakarak, 73 yaşında  “sırlanıp” Hakk’a yürüdü. Mevlâ gani gani rahmet eylesin. Hayatı ve eserleri geride kalanlara ibret olsun.

Kaynak: Bugün Gazetesi, 28.06.2008 târihli nüshâsı

Link: http://www.bugun.com.tr/yazar.asp?yaziID=30310

Tasarım & Geliştirme | kerataif