Buradasınız

NÜKLEER ENERJİ KARŞITLARINA ÖZGÜ DİNİN ANATOMİSİ

Nükleer Enerji

Karşıtlarına Özgü Dinin Anatomisi


Prof.Dr. Ahmed Yüksel Özemre


Nükleer Enerji

Karşıtlarına

Özgü Düalist Dinin

Anatomisi

1985 yılındaberi Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ve tabiî Türkiye'de de

pekçok "nükleer enerji karşıtı" kimseyle karşılaşıp tartışmak fırsatını buldum.

Bunları: 1) samimî ve tartışmaya açık olanlar, ve 2) fanatik (yâni

müfrit) nükleer enerji karşıtları diye ikiye ayırmak

mümkündür.


Nükleer enerji karşıtları
Avrupa'nın bazı ülkelerinde, seçimlerde

%8'lere varan bir oy potansiyeline sâhip bir baskı grubu oluşturmaktadırlar.

Bunların ortak amacı: nükleer enerjiyi Yeryüzü'nden

silmektir.


Nükleer enerji karşıtı hareketin pekçok vechesi vardır. Ama bu hareketin

yandaşlarının, ve özellikle de hareketin sürükleyici grubunu oluşturan

fanatik nükleer enerji karşıtlarının, sosyo-psikolojik yapısını

çözümlemeden hareketin diğer vechelerini sağlıklı bir biçimde teşhis edip

anlamak mümkün değildir.


Dikkatli bir biçimde incelenecek olursa fanatik nükleer enerji

karşıtlarının bütün devranışları ve inançları (tıpkı eski Persler'in iki

ilâhlı düalist dini olan Zerdüşt Dini'ni andıran bir biçimde) yeni bir

düalist dinin müfrit, mutaasıp ve yobaz sâlikleri gibi hareket etmekte

olduklarını ortaya koymaktadır.


Bu dinin ilâhları: 1) bir yanda Evren'i ışıtan ve ısıtan Aydınlıklar

Prensi: Güneş-Ahura Mazda (ya da Güneş-Hürmüz); 2) diğer yanda da

Karanlıklar Prensi: Nükleer Enerji-Ehrimen'dir. Ancak, Zerdüşt dininde

Hürmüz ile Ehrimen arasında süre-giden zıtlaşma ve savaş kozmik ölçekte vuku

bulurken, bu sefer bu savaş bu yeni dinin ilâhları olan Güneş ve Nükleer Enerji

arasında, ama şimdilik yalnızca Dünyâ ölçeğinde vuku

bulmaktadır.


Bu çatışmanın nihaî hedefi: Aydınlıklar Prensi'nin ordusunu oluşturan

fanatik nükleer enerji karşıtlarının her ne bahâsına olursa olsun

Karanlıklar Prensi'nin ordusunu oluşturan nükleer enerji uzmanlarına gâlip

gelmesi ve (Karanlıklar Prensi'nin kullarının böylece elenmesiyle de) Dünyâ'nın

ilk sâfiyetine kavuşup Cennet'e dönüşmesidir. Bu, Aydınlıklar Prensi'nin

ordusunun Dünyâ'nın Cehennem'e dönüşmemesi için sürdürdüğü Kutsal Savaş'ı ya da

eski tâbiriyle Mukaddes Cihâdı'dır.


Eski Zerdüşt Dini'ni yeni bir

kisve içinde hortlatan bu düalist dinin:

  1. Yeryüzünü iki ilâh

    arasındaki zıtlaşmanın alanı olarak kabûl eden düalist bir

    inancı,

  2. Müminlerini Karanlıklar

    Prensi'nin ordusuna yâni nükleer enerji uzmanlarına karşı savaşa çağıran bir

    Kutsal Savaşı,

  3. Kütlesel olarak Cennet

    ya da Cehennem vaad eden bir

    nihaî ödüllendirme ve cezâlandırma sistemi[1],
  4. Cennet'e kavuşmak için

    (yâni nükleer enerjiyi ve nükleer enerjinin insanlığın enerji ihtiyâcı için vaz

    geçilmez olduğunu ifâde eden bilim adamlarını Yeryüzü'nden silmek için) yalan,

    dezinformasyon, iftirâ ve komplo gibi her vâsıtayı geçerli sayan bir ahlâk

    anlayışı,

  5. Adına Greenpeace denen,

    değer hükümlerinde inanırlılığı olmayan, faaliyet ve kampanyaları bilimsel

    olgulara değil düpedüz slogan ve propagandaya dayanan resmî bir

    Kilise'si,

  6. Örgütlü bir ruhban

    sınıfı: kardinalleri ve misyonerleri,

  7. Hac fârizası

    gibi topluca ziyâret edip

    Karanlıklar Prensi'ne lânetler yağdırdıkları (nükleer santral sitleri,

    Pasifik'de atom bombası deneylerinin yapılmış olduğu atoller, Türkiye'de Türkiye

    Elektrik Kurumu'nun önü, vb... gibi)

    ziyâretgâhları,

  8. "Atom çekirdeği kabak

    çekirdeği değildir!", "Daha fazla enerji değil, daha az enerji!", "Teknolojiye

    gereksinimimiz yoktur!", "Ne termik santral, ne nükleer santral!" kabilinden,

    müminlerini vecde getiren veciz(!), ve realist(!)

    duaları,

  9. Afarozları ve

    yaptırımları

    ,
  10. Kendilerine özgü

    ritüelleri,

  11. Müminlerini Karanlıklar

    Prensi'nin ordusuna karşı güçlendirmek üzere, sağlıklı akıl yürütmelerini

    engelleyen propaganda yayınları


vardır.


Görünen odur ki bütün bu dinsel faaliyetler için epeyi de paraları

bulunmaktadır. Ama bu paranın kaynağı, her nedense, Kilise ulularının titizlikle

sakladıklarını sandıkları bir sırdır.


Nükleer Enerji

Karşıtlarının

Hâlet-i Rûhiyesinin

Anatomisi

Pekiyi ama bu insanları bu yeni dine cezbeden nedir? Görülüyor ki bu yeni

din: 1) inançların zayıfladığı, ve 2) karmaşıklığı gitgide artan ileri

teknolojilerin, bunları gerektiği kadar anlamaktan âciz kalan bir takım

insanların vehimlerini kamçılayıp onları ürküttüğü Dünyâ'mızda, bu fanatik

nükleer enerji karşıtlarına:

  1. Sorumlulukları az,

    ibâdet tarzı (yâni şeriatı) kolay, ritüelleri de çoğunlukla toplu

    eğlence ve şamatadan ibâret olan bir inanç,

  2. Kendilerini şövalyevârî

    bir tarzda kanıtlayabileceklerini umdukları ütopik bir

    amaç,

  3. Bir gruba ait olma

    içgüdüsünü yâni

    iştirâk içgüdüsünü tatmin eden bir

    imkân,


sağlamaktadır. Bununla beraber amaçları

kendilerine ne kadar ulvî görünürse görünsün fanatik nükleer enerji

karşıtları nev'i şahsına mahsus (sui generis), ilginç fakat

marjinal bir marazî zümre oluşturmaktadırlar.

Bunlar:

  1. Nükleer

    enerjinin: A) insanlık için kesinlikle zararlı olduğu ve, B) Dünyâ'nın enerji

    sorununun yalnızca alternatif enerji kaynakları ve enerji tasarrufuyla

    çözülebileceği

    saplantısı içindedirler.
  2. Nükleer

    enerjinin sulhçu amaçlara yönelik uygulamaları husûsunda bu konunun Dünyâ'daki

    bütün uzmanlarının "birilerinin emrinde, lobici, rüşvetçi, ahlâk yoksunu

    câhiller", ama ulvî bir ahlâkla bezenmiş gerçek âlimlerin de yalnızca

    kendilerinin oldukları vehmi ile mâlûldürler.

  3. Konunun süper

    câhili olduklarını bilmeyecek kadar âciz, ve konuyu sürekli inanç

    düzeyinde tutmak eğilimleri dolayısıyla da mutaasıb ve

    yobazdırlar.

  4. Konuyu objektif

    referans kitaplarından inceleyemeyecek kadar

    tembeldirler.

  5. Tecrübeyle

    sâbittir ki risk, kabûl edilebilir risk ve nükleer risk kavramları sabırla ve

    mükerreren kendilerine izah edilse bile gene de fehmedip anlamayacak ve bir

    istatistiğin ne olduğunu, nasıl yapılması gerektiğini bilmeyecek kadar da

    anlayışı kıt (fehâmetsiz)

    kimselerdir.

  6. Konunun uzmanı

    olan millî kuruluşları ve uzman bilim adamlarını her fırsatta "rüşvetçi,

    nükleer lobinin uşağı, sözde bilim adamı, insanlık düşmanı..." gibi

    iftirâlarla aşağılamak saldırganlığı ile tezâhür eden bir eziklik

    ve bir küçüklük kompleksi içinde bulunduklarının farkında bile

    olmadıkları bir narsisizm (kendini beğenmişlik) ile

    mâlûldürler.

  7. Bütün mutaasıb

    yobazlar gibi, kendilerine şimdiki zamanı ve geleceği korkunç tehlikeler içinde

    gösteren hallüsinasyonların esiri olmaktan aslā

    kurtulamamaktadırlar.

  8. İddialarını

    savunurken daima mitomanyak eğilimlerini de yansıtan, uyduruk verilerle

    süslü bilimsi görünüşlü bir lâf salatası sergilemekte olduklarının aslā

    farkına varmamaktadırlar. (Meselâ şimdiye kadar yalnızca 3 büyük nükleer kazâ

    vuku bulmuş olmasına rağmen büyük nükleer kazâların 350 olduğunu; Çernobil

    kazâsında sâdece 31 kişi ölmüş olmasına rağmen ölenlerin 125.000 kişi olduğunu[2];

    normal miyâdını doldurmuş 5 nükleer santralini kapatmış olan A.B.D.nin nükleer

    enerjiden tümüyle vaz geçip yüzden fazla nükleer santralini kapatmış olduğunu...

    iddia etmeleri gibi).

  9. Cehâlet ve

    acizlerinin kendilerine telkin ettiği bîçârelik dolayısıyla sık sık

    paranoia persecutoria'ya bağlı şirret ve saldırgan bir

    tutum ittihaz etmekte, kamu mülküne ve özel mülklere tecâvüz etmekte,

    tarlalardaki ekinleri genetik muameleye tâbî tutulmuş diye ateşe vermektedirler.

    Aslında bir minoritenin istibdâdından başka bir şey olamayan kānunsuzluklarını

    ve işledikleri suçları demokratik bir eylemmiş gibi

    göstermektedirler.


Fanatik

nükleer enerji karşıtlarının bu eğilimleri ve davranışları, bir "geri

besleme" (feed back) mekanizması aracılığıyla, kendi aralarında kollektif bir

paranoia ve histeri'ye de yol açmaktadır. Fanatik nükleer enerji

karşıtları iflâh olmaz bir kendini âlim ve uzman sanma zibidiliği'nin

temsilcileridir. Bu vasıfları sebebiyle de

çok çabuk tava gelmekte ve özel bazı çıkar çevreleri tarafından çok rahat

manipüle edilebilmektedirler. Hepsi de, kendilerinin bu biçimde robotlaştırılmış

olmasından ziyâdesiyle memnûn oldukları görüntüsü veren sâf bir idrâksizlik

içindedirler. Bunlara "Haydi! Antinükleer gösteriye gidiyoruz" denildi miydi,

kendilerini bu gösteriye katılan 1500 kişinin 5 gün boyunca taşınma, beslenme ve

konaklama masraflarının, Türkiye şartlarında, 300.000,-$ (üçyüzbin dolar) kadar

bir paraya mal olduğunu ve bu meblâğın da bu işten muhakkak bir çıkarı olan

birilerinin kasasından ödenmekte olduğunu idrâk edemeyecek ve bu meblâğın niçin

sarfedildiğini kendi kendilerine soramayacak kadar da saftoroz

olabilmektedirler.


Bu

zerdüştvârî yeni düalist dinin sâliklerine karşı ne önlem alınabilir? Fanatik

nükleer enerji karşıtları'nın sergiledikleri taassub ve yobazlık

dolayısıyla bunlarla rasyonel bir diyalog kurulması mümkün değildir. Bunları,

kendilerini içine hapsetmiş oldukları cehâletin sefâletinden kurtarmak da, bu

yüzden, maalesef imkânsız görünmektedir. Onun için fanatik nükleer enerji

karşıtları'nı kendi izolâsyonlarına terketmek ama yalan ve dezinformasyonla

iğfâl etmeğe çalıştıkları gençlere ise yılmadan usanmadan bilimsel gerçekleri

açıklamak, kanaatimce, yegâne isâbetli tedbir olacaktır.



* * *





[1]Dikkat! Bu sistemde kişisel değil ancak

kütlesel bir selâmet vardır!

[2]Çernobil

kurbanlarının sayısının Ocak 1995 itibariyle 3.014.000 (üç milyon on dört bin) kişi

olduğuna dair bir ifâdenin Ümit Otan'ın Çaynobil isimli kitabında yer almakta olduğunu da ilâve

edelim. (Yayıncısı: İzmir Kitaplığı/İzmir, 1995)


Tasarım & Geliştirme | kerataif