Buradasınız
PROF.DR. AHMED YÜKSEL ÖZEMRE İLE RÖPORTAJ
- Nükleer enerji reaktör tiplerini tanıtır mısınız? Türkiye için en uygun reaktör tipi nedir?
Nükleer enerji üreten reaktörleri farklı kategorilere ayırarak sınıflandırmak mümkündür. İlk bakışta en mâkul sınıflandırma: 1) doğal uranyumlu reaktörler, 2) zenginleştirilmiş uranyumlu reaktörler, ve 3) plütonyumlu hızlı reaktörler şeklindeki bir sınıflandırmadır.
Uranyum tabîatta uranyum-235 (U-235) ve uranyum-238 (U-238) izotoplarının karışımı olarak bulunur. Bu karışımda U-235 izotopunun oranı yaklaşık % 0,72 kadardır. Bu oran "uranyum zenginleştirme tesisleri"nde arttırıldığı zaman zenginleştirilmiş uranyum elde edilir. Zenginleştirilmiş uranyumlu nükleer reaktörlerde bu oran % 4,5 a kadar yükseltilmiş olur. Atom bombası % 100 saf U-235'den ya da % 100 saf plütonyumdan yapılır.
Uranyum zenginleştirme tesislerine sâhip bir ülke rahatlıkla atom bombası îmâl etme potansiyeline sâhip olabileceği için Dünyâ'nın Nükleer Güçleri sayılan A.B.D., Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere herhangi bir ülkenin zenginleştirme tesisleri kurmasına karşıdırlar. Bugünlerde İran'ın kendi nükleer reaktörleri için gerekli olacak olan zenginleştirilmiş uranyumlu yakıt elemanlarını üretmeğe yönelik olarak kurmakta olduğu zenginleştirme tesisi bu sebepden ötürü İran ile A.B.D. arasında bir krizin doğmasına sebep olmuş bulunmaktadır.
Plütonyumlu hızlı reaktörlerin teknolojisi olağanüstü girifttir. Fransa birkaç sene 1250 MWe'lik böyle bir reaktörü işlettikten sonra vuku bulan ve altından kalkılamayan ârızalar yüzünden bu nükleer santrali kapatmak ve bu kabil uzun vâdeli projesinden de vazgeçmek zorunda kalmıştır.
Nükleer enerjiden elektrik üretimi açısından yararlanmak isteyen bir ülkenin: 1) teknolojisinin rahat kopya edilebilirliği, ve 2) doğal uranyumla çalışmasının millî ekonomi ve strateji için uygunluğu bakımından işe önce "doğal uranyum ve ağırsulu" reaktör tipiyle başlaması uygundur. Bu tipten reaktörler diğer tip reaktörlere oranla çok daha ucuzdur.
1968-1969 yılında EİEİ tarafından A.B.D.-İsviçre-İspanya kökenli üç firmanın kurduğu bir konsorsiyuma Türkiye'nin ne tip bir nükleer reaktör ile nükleer enerjiye geçmesinin uygun olacağına dair yaptırılan ayrıntılı bir incelemede bu konsorsiyum işe 400 MWe gücüne sâhip "doğal uranyum ve ağırsulu" bir nükleer santral ile başlamanın Türkiye için en isâbetli strateji olacağını beyân etmişti.
Benim Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı iken (1985-1987) yaptığımız bir inceleme sonunda "doğal uranyum ve ağırsulu" ilk reaktörümüzün % 25 inin, aynı tipten 5. reaktörümüzün de % 93 kadarının tarafımızdan gerçekleştirilebileceği anlaşılmıştı. Ayrıca hatırlatmam gerekir ki 1998-2000 yılları arasındaki Akkuyu Nükleer Santrali İhâlesi'nde ihâleye katılan üç konsorsiyumdan "doğal uranyum ve ağırsulu" reaktörü teklif eden konsorsiyum, diğer iki konsorsiyumun aksine, "çok geniş kapsamlı" bir teknoloji transferi imkânını da sunmaktaydı.
Türkiye'nin, geniş kapsamlı bir araştırma sonucu değil de tesâdüfen bulunmuş olan, uranyum rezervi 10.000 ton ve toryum rezervi de 360.000 ton civârındadır. Bütün Türkiye sistematik bir araştırmaya tâbi' tutulabilse bu rak-kamların çok çok üstünde rezervlerimizin olduğu ortaya çıkacaktır. Toryum doğrudan doğruya yakılan bir nükleer yakıt değildir ama bir nükleer reaktörde uygun bir biçimde kullanıldığında toryum bir başka nükleer yakıta U-233 e dönüşür. Hindistan uzun zamandanberi toryumlu nükleer reaktörlerin teknolojisini geliştirmeğe çalışmakta ve bizzat ürettiği toryumlu reaktörlerden elektrik enerjisi üretebilmektedir. Bu teknoloji 800-1000 MWe gücünde nükleer santraller tesis edecek kadar geliştirildiğinde toryum rezervimiz ülkemizin elektrik enerjisi ihtiyâcını en az 400 yıl karşılayabilecektir.
Doğal uranyum ve ağırsulu reaktörlerde toryumun bu özelliklerinden yararlanmak imkânı da vardır.
Sonuç olarak: 1) uranyum ve toryum gibi kendi öz kaynaklarını kullanabilmesi, 2) nisbeten basit bir teknolojisi olması, 3) kolay kopyalanabilmesi ya da teknoloji transferi imkânları, 4) nısbî ucuzluğu, 5) işletiminin kolay olması, 6) nükleer yakıt değişiminin, diğer tiplerin aksine, reaktörü durdurmadan yapılabilmesi açılarından Türkiye'nin nükleer enerjiye geçerken işe "doğal uranyum ve ağırsulu nükleer santraller" ile başlamasının "akılcı" ve "isâbetli" olacağı görünmektedir.
- Bugüne kadar üç kere teşebbüs etmesine rağmen Türkiye neden Nükleer Santral kuramadı?
Bugün Dünyâ'da elektrik üretiminin % 17 kadarı nükleer santraller aracılığıyla yapılmaktadır. Bu konuda rekor % 79,9 ile Litvanya'dadır. Fransa ise millî elektriğinin yaklaşık % 77,7 kadarını nükleer santrallerde üretmektedir. Bu bakımdan nükleer enerji petrol ürünlerine ve kömüre dayanan elektrik üretiminin çok ciddî bir rakîbidir. Piyasa kaybetmek endîşesi ise Dünyâ Petrol ve Kömür Kartelleri'nin korkulu rüyâsıdır. Bunun için bu karteller nükleer enerjiden elektrik üretiminin önüne geçilmesi için her türlü melânete başvurmakta, besledikleri arakuruluşlar ve medya aracılığıyla nükleer enerjiyi öcü gösterip halkda bir paranoya hâsıl etmek için her vâsıtayı mubah görmektedirler. Bunu gözden ırak tutmamak gerekir.
Türkiye'ye gelince pek çok faktörlerden etkilenen dirâyetsiz ve siyâsî kararlılığı olmayan hükûmetler ülkenin nükleer enerjiye geçişini gerçekleştirememişlerdir. Son Akkuyu Nükleer Santral İhâlesi'nde ihâleyi sonuçlandıracak yerde, bu ihâledeki pisliklerin Kabine'yi hırpalayacağını ve istikrârını bozacağını hissedince zamanın Başbakanı ihâleyi tümden iptâl etmeyi tercih etmiştir. Bu ihâlede dönen oyunların teknik nitelikli olanlarının nasıl deşifre edildiğini merak edenler www.ozemre.com sitesinde E-Raporlar bölümünde bu konuda Prof. Dr. Ahmet Bayülken ile birlikte incelememizi içeren ve zamanın Cumhurbaşkanına, Başbakanına ve Başbakan yardımcılarına sunduğumuz 224 sayfalık "Akkuyu Nükleer Santral İhâlesi Değerlendirme Komisyonları Raporlarını ve Muhâlefet Şerhlerini DEĞERLENDİRME RAPORU"nu inceleyebilirler.
- Enerji Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda sizce bu kez Türkiye Nükleer Santral kurmayı başarabilecek mi?
Türkiye'nin nükleer santral kurabilmesi: 1) Hükûmet'in bu konuda sarsılmaz bir siyâsî irâdeye sâhip olmasıyla, 2) bunu engellemek için harekete geçecek olan iç ve dış çıkar çevrelerinin her hareketini ânında teşhis ve tesbit eden ve karşı tedbirleri alabilen bir irâdenin tecellîsiyle, 3)geçmişte yapılmış olan hatâları ve üçkâğıtları bilen, eşin-dostun çocuklarından değil, uzmanlardan oluşan bir ekip kurulmasıyla, 3) uluslararası mevzûatın ve teâmüllerin korunmasıyla başarıya ulaşabilir.
Daha bu işe kalkışılmadan şimdiki Hükûmet'in bu konuda maalesef vahim bir hatâsı vardır. Hâlen yürürlükte olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun (TAEK'in) 2690 sayılı kuruluş kānûnu TAEK'i, Başbakanlığa bile değil, bizzât Başbakan'ın şahsına bağlamaktadır. Bu itibârla da Devlet organigramında TAEK Başkanı "Müsteşar" seviyesindedir. Bu Hükûmet ise 2690 sayılı kānûna aykırı olarak TAEK'i Enerji Bakanlığı'na bağlamıştır. Böylelikle TAEK Başkanı da "Müsteşar" düzeyinden "Daire Başkanı" düzeyine indirilmiş ve, hayrettir, bu durumu peşpeşe üç TAEK Başkanı hiçbir tepki vermeden sîneye çekebilmiştir. Bu siyâsî tasarruf yapılan bütün uyarılara rağmen ısrarla sürdürülmekte olan vahim bir hatâdır.
TAEK kurulacak olan nükleer santrallerin güvenliği için norm vaz eden bir kuruluştur. TAEK'in nükleer santrallerin işleticisi olacak olan Enerji Bakanlığı'nın bir alt kuruluşu hâline getirilmesi bu bakanlıkla arasında bir emir ve komuta ilişkisini gerektirmektedir. Yâni Enerji Bakanlığı'nın TAEK'i bilimsel kriterlerin dışında siyâsî emellerine âlet etmesi daima bir potansiyel tehlikedir. Dünyâ'daki uygulama nükleer santrallerin güvenliği için norm vaz etmekle yükümlü kuruluşun işletici kuruluşun emrinde olmasına cevaz vermemektedir.
TAEK'in şimdiye kadar uygulamış olduğu güvenlik normlarından biri: Türkiye'de kurulacak olan nükleer santralin en az beş yıldır güvenle işletilen (aynı tipteki ve aynı güçteki) bir benzerinin fizikî olarak mevcûd olmasıdır. Enerji Bakanlığı buna rağmen artık emri altındaki TAEK'e baskı yaparak Fransa'nın 1600 MWe'lik henüz inşâ bile edilmemiş yâni yalnızca kâğıt üzerinde mevcûd olan EPR tipindeki nükleer santrali için lisans vermesini bu durumda pekālâ taleb edebilecek bir potansiyele sâhiptir. Prensip olarak bu tehlike her hükûmet için mevcûddur ve mutlakā izâle edilmelidir.
- Gelecekte dünyada nükleer enerji ne durumda olacak? Nükleer santralar geliştirilip daha fazla mı kullanacak? Yoksa terk mi edilecek?
25 Ocak 2005 itibâriyle Dünyâ'da 32 ülkede elektrik enerjisi üreten toplam 367.253 GWe kurulu güce sâhip 441 nükleer santral bulunmaktadır; 25 adet nükleer santralin inşaatı da hâlen sürmektedir. Nükleer yakıt rezervleri tükeninceye kadar da Dünyâ nükleer enerjiden aslā vaz geçecek, terk edecek değildir.
- Nükleer teknolojide yer alan nükleer bomba yapımı hakkında teknik bilgi verir misiniz?
Nükleer santrallerin nükleer enerjiden kontrollü bir biçimde yararlanılmasını sağlamasına karşılık nükleer bombalarda nükleer enerji: 1) büyük tahribat elde etmek amacıyla, ve 2) kontrol edilmesi mümkün olmayan bir şekilde açığa çıkar. Nükleer bombaya sâhip olan ülkeler A.B.D., Rusya, İngiltere, Fransa, çin, Hindistan, Pâkistan ve İsrail'dir. Bunların hâricinde Almanya, İsveç, İsviçre, Japonya, İspanya, Kanada da istedikleri anda nükleer bomba imâl edebilecek potansiyele sâhiptirler.
Türkiye "Nükleer Silâhların Yayılmasını önleme Antlaşması"nı Mart 1980 yılında imzalayarak gerek kendi ülkesine gerek diğer ülkelere: 1) nükleer silâh yapmaya ve edinmeye teşebbüs etmeyeceğini, ve 2) bu konularda başka ülkelere yardımda bulunmayacağını da taahhüt etmiş; ve 3) bütün nükleer lâboratuvarlarını ve araştırma reaktörlerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın kontrolüne açmıştır.
* * *